Merdiven
Ağır, ağır çıkacaksın bu merdivenlerden,
Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak,
Ve bir zaman bakacaksın semâya ağlayarak...
Sular sarardı... yüzün perde perde solmakta,
Kızıl havâları seyret ki akşam olmakta...
Eğilmiş arza, kanar, muttasıl kanar güller;
Durur alev gibi dallarda kanlı bülbüller,
Sular mı yandı? Neden tunca benziyor mermer?
Bu bir lisân-ı hafîdir ki ruha dolmakta,
Kızıl havâları seyret ki akşam olmakta...
Yukardaki Ahmet Haşim'in meşhur merdiven şiiri
Yıllar, yıllar, yıllaaaaar evveldi. Hikayelerini zevkle okuduğum Ömer Seyfettinin "İlk Düşen Ak" adlı hikayesini okumuştum. Sükut-u hayale uğradım. Böylesi güzel hikayeler yazan bir adam Nasıl olupda, Saçlarına ilk defa ak düşmüşmesi üzerine bunca abartılı ve gereksiz ! bir hikaye yazardı ? Çok da önemli olmayan böyle bir olay için bu kadar kelime israfı yazık değilmiydi ?
...
Aradan Yıllar yıllar geçti. Şimdi bazı genç kardeşler yazılarımı karamsar buluyor. Karamsarlığımın sebeplerinide biliyorlar bir parça. O kadarda üzerinde durulmasına gerek olmayan konular olarak görüyorlar. Tıpkı benim vakti zamanında Ömer Seyfettinin bahsettiğimiz hikayesi hakkındaki görüşüm gibi.
Şöyle anlatmaya çalışayım. Adamın biri uzun uzun sızlanıp duruyor. Havaların soğumasından o güzelim yaprakların sararıp solmasından, Yerlere dökülüp heba olmasından, anltıyorda anlatıyor. Sizde adamın sızlanmalarının sebebini anlayabiliyorsunuz, fakat İlkbaharı yaşayan biri olarak hissedemiyorsunuz...
Yazılarımda gördüğünüz karamsarlık değil hüzün, mevsimin getirdiği hüzün...
Geçti benim deli çağım
Viran oldu gönül bağım
Tükendi fitilim yağım
Yandı bir zaman beyhude