Nasrettin hoca cuma namazı için hutbeye çıkınca cemaate seslenmiş
- Ey cemaat ne anlatacağımı biliyormusunuz ?
cemaat biraz afallamanın sonrasında hep bir ağızdan "bilmiyoruz" diye cevaplamışlar
Hoca ; "Bilmiyorsanız size ben ne anlatabilirimki " deyip hutbeden inmiş
Ertesi hafta hoca yine hutbeye çıkıp aynı soruyu cemaate sorunca.
geçen haftanın ardından hazırlıklı olan cemaat "biliyoruz" diye cevaplandırmşlar.
Hoca ; "Biliyorsanız size ben ne anlatabilirmki " deyip hutbeden inmiş.
Bir sonraki hafta Cemaat aralarında anlaşıp gelmişler. Hoca hutbeye çıkıp aynı soruyu sorunca.
cemaatin yarısı biliyoruz, diğer yarısı bilmiyoruz diye cevaplamış.
hoca gülümseyerek
"Bilenler Bilmeyenlere Anlatsın"
deyip inmiş hutbeden...
Burada hutbeye çıkıp vaaz verircesine yazılar yazmadık. Ama hocanın cemaatinin tepkilerine benzeyen tepkiler aldık ve alıyoruz..
1) "Bilmiyoruz" diyenler ; Aslında bilmek istemiyoruz diyorlar. Hasbel kader bir iş, bir tez yada bir ödev vesilesiyle bulaştık bunu halledelim hemenceciki kaybolup gidelim diyorlar.
Ufak bir google aramasıyla sitemize ulaşıyorlar
Konuyla ilgili yazımızı ya hiç okumuyorlar yada çok yüzeysel okuyup geçiyorlar
bu yüzden Sorularını açık soramıyorlar.
hatta kodun orda olduğunun farkına varamayıp kodu isteyenleri bile oluyor.
Pazartesine bu iş yetişecek neyapayım ? çok acil , çok önemli, hayat memat meselesi, ve aklıma gelmeyen bir sürü şey sıralıyorlar
Bir kısmı sorduklara yazdığım karşılığa bile cevap yazmıyorlar
Bir kısmı işlerini hallettikten sonrada kaybolup gidiyorlar taaki bir daha benzeri bir iş denk gelirse tekrar iletşime geçiyorlar...
2) "Biliyoruz" diyenler ; Konu hakkında genel bilgisi olup, yayınlanan kodu indirip kendi çook geniş arşivinin müstesna bir kenarında saklayanlar. Arşivin genişliği arkadaşlarımızın ilminin genişliğininde göstergesidir. Benzeri bir konu olduğunda ben onu biliyorum deyip, ellerinin altında koda, arşive güvenirler. Arşivle beraber ilimlerininde kaybolabileceği akıllarına gelmez. Konuyu zaten bildiklerinden ! genellikle iletişimede geçmezler.
Sonuçda "Bilyoruz" iddiasında değiliz "Bilmiyoruz ve Öğrenmeye" çalışıyoruz üstelik öğrene bildiğimiz kadarını "Bilmeyenlere Anlatıyoruz." İlk iki sınıfa giren kişilerin yanlışlıkla ilgisini çekmişiz ki kusrumuza bakılmasın bir daha olmaması için gerekli tedbirleri alacağız.
"Bilenler Bilmeyenlere Anlatsın" anlayışındaki insanları bekliyor ve iletişime geçmeyi arzuluyoruz.
Not : "Bilenler Bilmeyenlere Anlatsın" anlayışının somut bir görünümü olan Yazılım Atölyesi Çalışmaları tekrar başladı.
Duyruyoruz ve bütün kalbimizle destekliyoruz...
6 yorum:
Asıl sorun insanların birşey bilip veya bilmemeleri değil de daha çok bildiğim şeyin bana ne getirisi olabilir şeklinde.
En basitinden kısa bir örnek vereceğim:
Elektronik kitapların ortaya çıkışıyla birlikte eski zamanlarda olduğu gibi matbaa,mürekkeb,kağıt ve diğer maliyetleri ortadan kalkmasına rağmen, elektronik kitapların hala belirli bir ücret
karşılığında satılması ve bundan getiri sağlanması hedeflenmektedir. Amaç insanların
bilgilendirilmesi olmadığı için -- eğer gerçekten insanların bilgilendirilmesi olsaydı,
e-book'ların zaten kağıt ve matbaa vb giderleri olmadığı ve elektronik bir kopyasının ortaya
çıkarılmasının ücretsiz olmasına rağmen -- kitapların satışından para kazanmak hedeflenmektedir.
Bu durumu yazılım sektörüne de uygulayabiliriz.
Birkaç yazar -- isim vermek istemiyorum dileyen arayabilir -- kitapların hardcopy
ücretli sunarken, elektonik kopyalarını ücretsiz sunmaktadır.(isnistanalar mevcut demek istiyorum)
Birkaç kere blog açtım ve kapattım.
Artık şöyle düşünüyorum, nasıl olsa herkes işini gören kodu ve makaleyi vb materyali arayıp
bulabiliyorsa, ve amaç öğrenmek değilse ve kendimizi geliştirmek değilse ve en önemlisi
amacım kendi düşüncelerimi yayınlayıp başkalarının düşüncelerini değiştirmeği hedeflemiyorsam(
zaten medya bunu yeterince yapıyor ve insanların düşüncelerini değiştirdikleri için üzerine
para da alıyorlar) neden blog açıp çalışmalarımı ve düşüncelerimi açıklayım? Ve belki de en önemlisi hayatta kalabilmemiz için çalışmalarımıza herhangi bir ücret ödenmiyorsa vb. Daha birçok sebep sayılabilir aslında.
Yaklaşık 1400 sene önce insanlar putlara taparken, günümüzde insanlar put yerine paraya,mal ve mülk,müzik,kadına,şöhrete,mevki ve makam vb değerlere tapmaya başlamıştır. Amaç yine tapınmak ancak araçlar farklı.
Bu yorumu yazmayı düşünmüyordum; çünkü insanlar kendi düşüncelerini yayınlarken bile istemeden veya isteyerek başkalarının düşüncelerini değiştirebiliyor.
Olaya bakış açınız çok benden çok farklı. Yazı yazıp yayınlama gerekçelerinizde öyle.
Edebiyatım kıt meramımı iyi anlatamamışda olabilirim.
Benim yazış amacım Öğrenmek ve öğrendiklerimi aktarmak. Ama Yaptıklarım bu amaca hizmet etmeyip, tembelliğe sevkediyor gibi, bu yüzden bir kaç uyarı yazısıda yazdım. Tedbir olarak ilk etapta bundan sonra "kod yayınlamamayı" düşünüyorum...
bluekid, düşüncene saygı duyuyorum. kodları yayınlamama fikrinide bir nebze de olsa iyi bir fikir gibi. ben programcılığı neredeyse unutmuş bir programcılık mezunu olarak bu yeni bilişim dünyasında tekrar yer edinmek isteyen biriyim. senden ricam kodları yayınlaman değildir. kodlar bu işi öğrenmek ve kendilerini geliştirmek isteyen kişiler için bir işe yaramaz. asıl gerekli olan akış diyagramları ve temel programlama bilgisini oturtmak ve heveslilere bir projeye nereden başlayabileceklerini öğretmektir. adım atmak yolun yarısı derler. bence yanlış. doğrusu "DOĞRU ADIMI ATMAK YOLUN YARISIDIR" olmalıydı.
Yazdıklarına katılıyorum. Yaşlı biri olarak bunlara bir ekleme yapmak istiyorum. Seneler önce bilim teknik dergisinin bir sayısında yayınlanan makalede bir bilim adamımız dünyadaki bilginin geometrik olarak arttığını ve araştırma yapan insanların laboratuarlarında sonuç aldıktan sonra patent bürosuna konu ile ilgili başvuru yaptıkları zaman ürünün çoktan patentinin alınmış olduğunu gördüklerini yazmıştı. Bu nedenle önce patent araştırması veya konu ile ilgili nelerin olup bittiğini araştırdıkları zamanda bunu araştırmaktan asıl işlerine vakitleri ve motivasyonlarının kalmadığı gibi bir problem çıktığını yazmıştı. Bu söylediklerim 1980 lerde daha internet yokken veya emekleme dönemlerinde yazılmış bir makaleydi. Bunu yazmamın nedeni ise şudur. İnternetin bugün ulaştığı yere gelmesi ile dünyada büyük bir bilgi patlaması olmuştur. İnsanların elinin altında istedikleri bilgiye ulaşma süreleri anlık hale gelmiştir. Bu bilgi patlaması maalesef beyinlerimizin daha az çalışması gibi bir soruna neden olmaktadır. İnsanlarımız bilinçsiz olarak nasıl olsa ver diyerek konu ile ilgili eğitim ve çalışmalarını aksatmaktadır. Temel olarak öğrenmeleri gerekenleri öğrenmeyip söylediğiniz gibi başkalarının ürettiklerini alarak bu problemi hallettikleri yanılgısına düşmektedirler. Acı ama gerçek olan bu problemin bilinçli olarak bizim gibi geri kalmış toplumların insanlarına uyuşturucu hap gibi yutturuldu düşüncesindeyim. Bizler teknolojiyi üretemeyip kullanan bir toplum haline geldik. Bundan kurtuluş ancak Felsefi, bilimsel, teknolojik çalışmalar yapan insanlar yetiştirmekten geçmektedir. Bunu da öncelikle bizi hayvanlardan farklı kılan tek şeyin Allahın bizlere vermiş olduğu beyin olduğunu öğrenmekle başlamamız gerektiğini düşünüyorum. Sonrada gençlerimizi daha küçükken o beyni kullanmasını öğretmemiz gerektiğininde dilincindeyim. Bu konu öncelikle siyasal ve stratejik bir konudur. Bunun bilincinde olan politikacılara destek vermeli ve onları bu konularda işler yapmaları için zorlamalıyız. Aksi taktirde oldukça geri kalmış bir toplum olarak düştüğümüz bu çukurdan çıkamayacağız.
:)) artik bloglarda bitti hocam, twitterda bir kac satir, instagramda bir foto yetiyor :) hayat x degiskeni ve x surekli yeni degerler aliyor, bu konular konusulurken 5 degeriydi artik 6 . X e degeri verenler sayiyi degistiriyor bu yuzden dunya hic mi hic ayni kalmiyor. Dinazorlar en eski x degiskenleri simdi sadece kemikleri mevcut, insan cok degerli zeki bir varlik ama varligi sinirli x e deger verip degeri degistirmekle geciyor omru ve bitiyor. Bir seyleri cozmeye calisiyor, calisiyor ve sonlaniyor. Hayat tuhaf
@Nejat Karaca
bende bir ihtiyar olarak size katılıyorum elbette
Fakat çözümü siyasete yönlendirmek
biraz topu taca çıkarmaya benziyor.
"Nasılsanız Öyle Yönetilirsiniz" buyrulmuştur. Ferden elimizden geleni yapmak, başka ferdlerede aktarmayı gerektirir....
saygılar
Yorum Gönder