Osmanlı devletinin büyük hatatlarından olan Hafız Osman daha hayatta iken yazıları aranan bir hattat imiş. Bir gün bir vesile ile Üsküdardan beşiktaşa geçmek için bir kayığa biner. Yol bitmek üzereyken kayıkçı ücretleri ister. Fakat Hafız Osman, yanına para almayı unuttuğunu fark eder. Tabii artık çok geçtir. Bir çare gelir aklına...
Kayıkçıya "sana bir “Vav” çizeyim olmaz mı?” der
Kayıkçı homurdanarak: -“Paran yoktu da ne diye bindin kayığa? ” der ama çaresiz kabullenir.
Bir zaman sonra kayıkçının yolu hat eserleri alınıp satıldığı bir çarşıya düşer. Bakar ki yazılar, levhalar iyi fiyatlara alınıp satılıyor; cebindeki yazıyı hatırlar ve satıcıya gösterir. Satıcı yazıyı görür görmez tanır, 'Bu Hafız Osman Vavı' diyerek açık artırmaya başlar. Sonunda Sandalcının şaşkın bakışları altında eser çok iyi bir fiyata satılır. Kayıkçının binbir emekle bilmem kaç ayda kazanacağı parayı bu 'vav' ile kazanmıştır....
Geçen yazımda belirtmiştim “Ar-Ge, Proje ve Teknoloji Yönetimi” (1) konulu bir seminere katıldım. Seminerde pek çok ilginç şey öğrendim.
Mesela Türkiye ekonomik büyüklük olarak on küsürüncü sıradayken teknolojik gelişmişlik olarak yetmiş küsürüncüymüşüz. Buna paralel olarak ihracatımızın ortalama değeri kg bazında on küsür dolar civarındayken, Teknolojik gelişmişlik sevyesi daha yüksek olan Koreninki kırk küsür dolar civarındaymış. İşte bunları dinlemek bana başta okuduğunuz kıssayı hatırlattı. İşin özü şu Memleketçe Sandalcılık yapıyoruz kazancımız bir sanadalcı ölçüsüyle oluyor. Kendi yaptığım iş olarak düşündüğümde de Kilosunu 1 birime binbir emekle, meşakkatle döktüğümüz parçalar, toplanıp bir araya gelip makina olarak ülkemize belki bin katına geri dönüyor...
Bu durumdan kurtulmanın tabiri caiz ise vav çizmenin bir yolu yapılan üretime teknolojiyi ekleyebilmek ile başlıyor. Bu ise Ar-Ge ile mümkün.
Peki Ar-Ge nin memleketimizdeki durumu ne ?
Devlet; Ülke ekonomisinin gelişmesi adına Ar-Ge üzerine değişik kanallardan destek sağlamaya çalışıyor. Fakat Bütün devlet işlerinde olduğu üzre, büyük bürokratik engelleri aşmanız gerekiyor. Bu engeller ve zorluklar daha önce alınan ve suistimal edilen işler sebebiyle gittikçe zorlaştırılıyor. Sonuçda yolsuzlukla halleden için bir şey değişmiyor, olan doğrulukla almaya çalışana oluyor. İkinci bir durum Destek hesapta Araştırma Geliştirme desteği ama başvuruda istenenler incelendiğinde Ar-Ge si bitmişde ticarileşmesi kalmış projeler aranıyor gibi. Ne diye riske girsinki ?
Büyük Sermayedarlarımız ; Ar-Ge nin iyi birşey olduğu konusunda fikir sahibiler, Elbette devlet desteğini alaraktan. Fakat çoğunun asıl amacı Ar-Ge yapmak değil destek almak. Parayı bastırıyorlar ve Üretim için gerekli pek çok ekipmanı ve elemanı uydurulmuş bir proje kapsamında Ar-Ge için imiş gibi gösterip destek alıyorlar. Kıssadan bir benzetmeyle şöyle diyelim. Bunlar Yüzlerce sandal sahibi sermayedarlar. yanlarında çalışıp işin hamallığını yapan yüzlerce kişi var ve toplamda kendisi vav çizen adamdan daha fazla kazanıyor. Gerçek Ar-Ge riskdir. İlla bir teknoloji lazımsa dışardan alırlar. Destek Dışında, Sermayedar ne diye riske girsinki ?
Teknik Elemanlarımız ; yada Teknik sermayedarlarımız. Allah vergisi bir zeka sonrası yıllar içinde eğitim ve çalışmayla biriktirilmiş bir bilgi sermayesi, Bunca sermaye heder edilirmi hiç ! Tiz Büyük bir sermayedarın Büyük Şirketinde Büyük makamlara, büyük maaşlarla talip olunur. Oralarda genellikle Sandalcı Çavuşluğu - Sandalcılar göz açtırmayacak, az maaş alıp çok çalıştırılacaklar ve bütün bunları takip edip ittirecek kafası çalışan ! ağzı laf yapan elemanlar - ile ömür tüketilmektedir. ama olsun ne diye Riske girilsinki ?
Araştırma Geliştirme bir riskdir. Riski almadan Ar-Ge yapılmaz...
İşin manevi sorumluluk yönüde var. Peygamber Efendimiz (SAV) Ahirzaman peygamberidir. Gerek kendisine inanan (ümmeti icabet ) gerek inanmayan (ümmeti davet )(2) bütün herkes ümmetindendir. Peygamber efendimzin davetinin umuma aktarılmasının sorumluluğuda, biz müslümanlara aittir.
"Veren al alan elden üstündür" buyrulmuştur.
Alemi İslamın Maddeten, Teknoloji ve Bilim açısından alan el olması, davetin umuma yayılmasının en büyük engellerindendir.
Çünkü "Biçare hakikatler, kıymetsiz ellerde kıymetsiz olur." (3)
İşin sorumluluk kısmına dönersek. Bir yerde bir müslüman vefat etse ve kimse onun cenaze namazını kılmasa o yerdeki müslümanlar bu işten sorumludurlar ve hesabı sorulur. Aynen bunun gibi geri kalmışlığımızdan bütün hepimiz elimizdeki imkanlar miktarınca sorumluyuz. Zengin isek malımızla, Alim isek İlmimizle bu konuda ne yaptık ?
Notlar :
- Seminere emeği geçenlere burdan teşkür ederiz katılamayanlar sunumları şurdan indirebilirler
- Ümmet-i icabet ve ümmet-i davet konusunda bakınız
- hakikat çekirdekleri 104
- Baştaki Vav'lı Hat Bursa Ulu camiden, Münafikun suresi 8. ayetinden , meali ; " İzzet, Allah’ın, Resulünün ve müminlerindir. Ne var ki münafıklar bunu bilmezler. "
6 yorum:
Büyük firma ar-ge desteğini alır,
Aldığı destekle italyada bir firmaya cihazı yaptırır,
ancak şartnamede Türkiyede Türk mühendisler tarafından geliştirilmesi gerektiği için bir iki yüksek mühendise bu iş yaptırılıyormuş gibi gösterilir.
Sonuç;
Firma devletin parasıyla cihaz sahibi olur,
italya ar-ge yapar kendi mühendisine istihdam sağlar, bu cihazın haklarına sahip olur,
olan bu ülkede vergisini veren vatandaşa ve kendisini geliştirmek isteyen mühensdislere olur.
Bunları gören benim gibi insanlarda Türkiye'de ar-ge yapılamayacağını anlar ve başka şeylere kayar.
Acı ama gerçek.
Ne kadar çok olursa olsun, "Sui misal emsal olmaz" Bu işin sorumluluk kısmınıda artırıyor. Eğer Emanet ehil olana verilmiyorsa. ehillerin bir kenara çekilmesi değil talip olması emanete sahip çıkması lazım. Kolay değil elbette, tek başına altında kalkılabilirizde demiyorum, ama küsüp bir kenara çekilmekde doğru değil...
Don Kişot olmak için yanlış bir çağ...
Donkişotluk değil bu, Donkişot olmayan bir şeyler peşindeydi, Bizimkinde var olan ama yapılması kolay olmayan şeyler var...
Birde böyle burda aşık atışmasına çevirmeyelim mail adresim -profil sayfasında- var ordan bana ulaşın konuyu tartışalım
öyle bir zamandayız ki asıl tam ABBÂS BİN UBÂDE ( radıyallahu anh ) zamanı!
hadi görelim bakalım
Necip Fazılın tabiriyle
"
'Kim var? ' diye seslenilince, sağına ve soluna bakmadan fert fert 'ben varım! ' cevabını verici,
"
diyecekleri bekliyoruz
Yorum Gönder